Derin Mevzular

“Soykırım” üzerine düşünceler (Üçüncü Şempanze’den kesitlerle..)

Ç: ECDERYAAAAA!!! Bu barbar ecderyaya ordan gitmesi gerektiyini söylüyorum. Nere konmuç! Kış diyorum, kış!

D: Barbar, Yunan olmayan anlamına geliyor biliyorsun değil mi?

Ç: Hmmm.. O da Yunan deyil zaten.

“Avustralyalı siyah adam için gitmesi gerektiğini kesinlikle söyleyebiliriz. Gereksiz acılar çekmeden ölmesinin gerekliliği, bu sorunla ilgilenen hepimiz için amaç olmalıdır.”

Britanyalı romancı, Anthony Trollope.

Bazı ünlü Amerikalıların yerlilere ilişkin politikaları:

“Acil hedeflerimiz onların yerleşim yerlerini tümden yıkmak ve harap etmektir. Ekinlerini mahvetmek ve bir daha ekim yapmalarını önlemek birinci derecede önemli olacaktır.”

Başkan George Washington.

“Gördüğüm en iyi yerliler, ölü olanlardı.”

General Philip Sheridan.

“Kurtarmak ve uygarlaştırmak için büyük acılar çektiğimiz bu talihsiz ırk, beklenmedik firarları ve vahşi barbarlıklarıyla onları ortadan kaldırmamızı haklı çıkarmıştır ve şimdi kaderleri üzerine vereceğimiz kararları beklemektedirler.”

Başkan Thomas Jefferson.

Birilerinin sizin ve yaşadığınız topluluğun kaderini belirlemek gibi iddialı sözler söylemesi ve hatta bunu demekle kalmayıp da yapması ne kadar acı olurdu değil mi? “Soykırım” kelimesi ile karşılaştığımız zaman ilk etapta bunun sadece Naziler gibi ‘kötü’ insanların yapabileceği türden bir şey olduğunu düşünebiliriz. Peki işin aslı öyle midir?

Bu konu o kadar derin ki, bizi ‘iyilik’ ve ‘kötülük’ kavramlarının nasıl tanımlandığına kadar götürüyor.  Ünlü bir kuşkucu ve bilim yazarı olan Michael Shermer,  İyilik ve Kötülüğün Bilimi adlı kitabında bunu derinlemesine inceliyor. Özetlemek gerekirse, iyilik ve kötülüğün açığa çıkmasını bir potansiyele bağlıyor. Bu potansiyelin nasıl oluştuğunu da tek bir etkenle açıklamak bizi yanlış bir sonuca götürüyor. Örneğin, “Kötülük genetik, şeytan bu şeytan, kodu bozuk.” diyemeyiz, yani muhtemelen biz gene deriz de hatalı olduğunu bilmekte fayda var. Ya da “Bizim oğlumuz çok iyi ama arkadaş çevresi çok fena.” diyerek suçu dış etkenlere atmak da pek doğru olmuyor. Yani kabaca ortada bir kötülük varsa bu bazı “dış etkenler (sosyal çevre, yaşanılan ortam, kültür vb.) ve genetik özellikler”in bileşiminden meydana gelen bir potansiyelden besleniyor diyebiliriz. Aynı şey iyilik için de geçerli. Aslında burdan yola çıkarak her birimizi birer saatli bomba gibi görmek de mümkün olabilir. Uygun ortam sağlandı mı, bum! Sonuç olarak bazı şartlar altında hepimiz gayet ‘kötü’ ya da ‘iyi’ insanlar olabiliriz. Nitekim bunun somut örneklerini de görebiliriz. Örneğin Nazi subaylarının ya da soykırımlarda rolü olan diğer insanların bir kısmı (muhtemelen büyük bir kısmı), soykırımcı sıfatını almadan önce evden işe işten eve giden gayet siz ya da biz gibi insanlardı. Tarihteki soykırımların sayısının bu kadar çok olması da bu olaylarda sadece anormal kötülükte şeytani insanların parmağının değil, alelade insanların parmağının da olduğunu gösteriyor.  Ya da herkes hep mi şeytandı?

Soykırım konusuyla ilgili sorulabilecek diğer sorulara da bir göz atalım:

  • Soykırım insan icadı mıdır? Yoksa kendi türünün üyelerini öldürmek diğer hayvanlarda da görülebilen bir durum mudur?
  • Soykırımlar neden bu kadar az dikkat çekmektedir?
  • Soykırım yapanlar anormal bireyler midir, yoksa normal olarak nitelendirilebilecek insanlar da soykırım yapabilir mi? (Buna yukarda kendi cevabımı vermiş oldum.)
  • Bir öldürme eyleminin cinayet değil de soykırım olması için kaç kişinin ölmesi gerekir?
  • Bir insan grubunu özellikle öldürmek niyetiyle yapılan eylemler mi sadece soykırım olarak nitelenebilir? Yoksa yaşamaları için gerekli olan şeylerden mahrum etmek de soykırıma dahil edilebilir mi? (Örneğin, 1830’da Missipi nehrinin batısına sürülen Kızılderililer, yiyecek ve giyecek sağlanmadan ilerlemeye zorlanmanın getirdiği kaçınılmaz ölüme sürüklenmişti.)

Üçüncü Şempanze’nin “Siyah ve Beyaz” adlı bölümünde tüm bu sorulara yönelik olarak Jared Diamond’un yaptığı yorumları ve getirdiği bazı bilimsel açıklamaları buluyoruz. Kitapla ilgili bir konuya daha burada değinmeden geçemeyeceğim, o da kitabın yazarı “iğneyi kendine çuvaldızı başkasına mı batırıyor” la ilgili:

Ç: Kalın sankim.. Kaç günde okuyacan? Meh.

Şimdi, yazar kitabın soykırımla ilgili olan bölümünde yıllar boyu yapılmış soykırımların birtakım çetelelerini sunmuş ve bunların arasına Ermeni Soykırımı’nı da eklemiş. Bunun üzerine çevirmen uzunca bir not düşmüş;  kısaca bu konunun ne kadar tartışmalı olduğundan bahsetmiş ve yazarın Amerikalıların Vietnam Savaşı’nda yaptıklarından bahsetmediğini ve konuyla ilgili ne kadar yanlı olduğunu görebileceğimizi dile getirmiş. Burada benim ilgilendiğim konu, soykırım meselesi değil yazarın yanlı olup olmadığı. Yani çuvaldız kime batırılmış? Açıkçası çevirmenin konuya birtakım duyguların etkisinde kalıp nesnellikten uzaklaşarak yaklaştığını düşünüyorum. Nerden mi belli oluyor? Yazının en başında vermiş olduğum, Amerikalı başkanların yerlilere yapılanların nasıl normalleştirildiğini gösteren sözlerini, olduğu gibi kitaptan alıntıladım. Bunun dışında kitapta Amerikan politikasıyla ilgili çok ciddi eleştiriler bizzat yazar tarafından da yapılmış. Çevirmen bu kısımları çevirirken ne düşünüyordu acaba? Buyurun çuvaldızın acı bir şekilde yazarda mevcut olduğunu gösteren bir örnek:

“…Yerlilerin dramından çok bahsetmeyiz -II. Dünya Savaşı’nda Avrupa’daki soykırımdan bahsettiğimiz kadar örneğin. Bunun yerine bizim ulusal dramımız iç savaş olarak görülür. Şöyle ki, beyazlar ile yerliler arasındaki çatışma hakkında düşünmeyi durdurduğumuzda onu çok uzak bir geçmişe aitmiş gibi değerlendiriyoruz ve askeri dilde tanımlıyoruz, Pequod Savaşı, Great Swamp Savaşı, Wounded Knee Muharebesi, Batının Fethi gibi. Bizim bakışımıza göre yerliler savaş severdiler, öyle ki diğer yerli kabilelere şiddet uygularlardı, tuzak kurmanın ve kalleşliğin ustasıydılar. …Bu akılcılaştırma girişimleri, tarihi gerçeklerin değiştirilmesine dayanmaktadır. …Kısaca, Amerikalılar beyaz ve yerli çatışmasını, at sırtında yetişen erkeklerin savaşı olarak romantik hale sokmaktadır. …Büyük ulusal dramımızı yeniden yazarken yaptığımız inceleme bize nasıl diğer çağdaş insanlar gibi ahlakın evrensel kuralıyla soykırımı uzlaştırdığımızı göstermektedir.”

Aslında kitabın genel konusu: İnsan türünün evrimi ve geleceği. Bu yüzden Yuval Noah Harari’nin Homo Sapiens’ini sevenler muhtemelen bu kitabı da beğeneceklerdir. Zaten bu konulara ilgi duyanların bildiği ve sevip saydığı popüler bir kitap. Tabii kitabın yazıldığı tarihe (1992) bakacak olursak bazı bilgiler açısından eksik olması normal. Örneğin, kitapta Neandertaller ile Sapienslerin çiftleştiklerine dair bir bulgu olmadığından bahsediyor, bugünse bu çiftleşmenin gerçekleşmiş olduğuna dair bilgiler sunuluyor. Yine de okumanızı şiddete gerek görmeden medenice öneririm.

 

Kaynaklar:

  1. Jared Diamond, Üçüncü Şempanze, “Bölüm 16: Siyah ve Beyaz”, Alfa Bilim, 2.Basım, 2016.
  2. Michael Shermer, İyilik ve Kötülüğün Bilimi, Varlık Yayınları, 1. Basım, 2007.
  3. Bilimfili, “Neandertal ve İnsan Üremesine Dair İlk Kanıt”, Haziran 2015.

Neandertal ve İnsan Üremesine Dair İlk Kanıt

 

 

Tagged , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir