Ne okuruz?

Bilim severlerin başlıca el kitaplarından: Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı

Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı hakkında herhangi bir yorum yapmadan önce şunu belirtmeliyim ki beni gerçekten etkileyen ve bana yeni ufuklar açan bu eseri okumak çok keyifliydi. Carl Sagan, bilimin popüler hale gelmesi ve aynı zamanda doğru anlaşılması için çabalamış değerli bir bilim insanı. Bu kitabı, özellikle bilim insanı olmak isteyen ve içinde bilim aşkı bulunduran herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü öncelikle bilimle uğraşanların bilimin ne olduğunu ve olmadığını bilmesi, gerçek bilimle sahte bilimi ayırt edebilecek donanımda olması gerekmektedir.

Kitap bilimin gereksiz bir çaba olduğunu ve her şeye kuşkuculukla yaklaşmanın dayanılmaz bir hayat görüşü olduğunu dile getirenlere karşı adeta bir başkaldırı niteliğinde. Bilimin kötü olduğunu savunan insanlar, toplumdaki tekdüzeliğin ve alışılagelmiş otoriter yönetimlerin devamını istemektedir. Hâlbuki günümüzdeki yaşam şartları ve teknoloji, bilimsel bakış açısından başka ne ile sağlanabilirdi ki? Kutsal kitaplar veya öğretilerdeki bilgileri tartışmasız doğrular olarak gören bir anlayış dünyayı ne kadar ileriye götürebilirdi? Aslında bilim karşıtlarının en fazla korktuğu şey halkın öğrenme hevesinin artması ve daha fazla sorgulaması. Bu, yönetim hakkını koşulsuz bir şekilde elinde bulunduranlar için bir felaketle eş anlamlı olsa gerek.

Merak ve kuşkuculuk bilimin olmazsa olmazıdır.

Kitapta bilime dair en önemli iki özellik kuşkuculuk ve merak olarak belirtilmekte. Bununla birlikte kuşkuculuğun da belirli miktarlarda olması gerekmektedir. Aksi taktirde oluşacak fazla kuşkuculuk, ortaya konmuş önemli buluşların dahi reddedilmesine yol açarak ilerlemenin önüne geçebilir. Merak ise bilimi besleyen en önemli kaynak. Dünyaya veya evrene dair sorulara daha çocukluğumuzda aramaya başladığımız cevaplar, aslında bilimin genlerimizde saklı olan bir yöntem olduğunu göstermekte. Çocukların sorduğu soruların birçoğu yetişkinlere saçma gelmekle beraber bu soruların bazılarının cevabı hala bulunamamıştır. Sagan, bilimde saçma soru yoktur demektedir. Bir çocuk, “Çimen neden yeşil renklidir?” diye sorduğunda buna cevap veremeyen anne baba, kendince ne kadar basit görünen bu soruya verilecek cevabı bulamadığından belki de öfke duyabilir. İlerleyen yaşla beraber içerisinde bulunduğumuz kültürel ortam soru sorma yeteneğimizi köreltebiliyor, bu da ezberci cevaplarla soru işaretlerini yok ettiğimiz yanılsamasına düşmemize yol açıyor. Bireylerin gördükleri eğitim de çok önemli olup, ezberci değil sorgulayıcı ve uygulamalı bir eğitim, bilim insanlarının çekirdekten yetişmesi için oldukça gerekli görünmektedir.

Sıklıkla görüldüğü iddia edilen UFO’lar iki yüzyıl öncesine kadar neden hiç görünmedi?

Kitabın bir kısmı Sagan’ın uzmanlık alanı olan gökbilime dair bazı yanılgılarla ilgili bilgiler veriyor. Özellikle UFO’lar ve dünya dışı canlı varlıklar ve bunlara dair anlatılmış hikayeler sorgulanıyor. UFO’ların konuşulmasından birkaç yüz sene önce de insanların iblisler veya cadılarla ilgili sürekli konuşmaları ve bunlara dair bildirdikleriyle, dünya dışı varlıklarla ilgili bildirdikleri birbirine ne kadar da benzerdi. Ancak anlatan kişiyi eleştirmek, bazı otoriteler tarafından bu kişilere yapılmış bir saygısızlık olarak belirtilmekte ve bu insanların sanrı görmedikleri, gerçekleri anlattıkları söylenmekte. Peki bu UFO ve dünya dışı canlı hikayelerinin çıkışı neden iki yüz yıl önce değil de aya insan gönderilen zamana denk gelmektedir? Tamamen tesadüf demek, kuşkuculuğu çöpe atmak demek oluyor aslında. Aynı zamanda anlatılan hikayelerin gerçekliklerinin kanıtlanamamış olması da ayrı bir noktadır. Yazar burada garajımdaki ejder temasını kullanarak imkansız bir şeyin kanıtlanmasının da imkansız olduğunu anlatmaya çalışmaktadır. Siz görmeseniz de garajımda bir ejder var!

İyi bilim, kötü bilim yoktur. İyilik ve kötülük kavramları insanlara özgüdür.

Bilim zararlıdır diyen bazılarının çıkış noktası da bilimsel buluşlarla üretilen teknolojik silahlar veya başka zararlı maddeler. Burada, bilimin ne yönde kullanılacağı tamamen bilimsel yöntemleri kullanan kişilere bağlıdır. Evet, hayatımızı her alanda kolaylaştıran teknolojik icatlar da bilimin ürünü, atom ve hidrojen bombası da. Bazı bilim insanları sorumluluğun kendilerinde olmadığını öne sürmekle beraber Sagan burada oldukça net. Bilim insanı yaptıklarından bizzat sorumludur, yapılan bireysel hatalar kesinlikle bilime yüklenemez.

Carl Sagan, bilimin oluşması ve ilerlemesi için belirli toplumsal şartların oluşması gerektiği tezine karşı bir görüş bildiriyor. Ona göre bilim, bizlerin avcı toplayıcı olduğumuz zaman diliminden beri hayatta kalmasını sağlamaktaydı. Çünkü insanlar avlanırken, tarımı ve hayvancılığı geliştirirken sürekli deneysel bilgi kullandılar, hatalarını düzeltmeye çalıştılar ve böylece ilerleyebildiler. Bu bakış açısı, bilimi ileri zamanların elitleri tarafından yapılan bir eylem olmaktan çok öteye taşıyor. Hangi avın ne kadar süre önce ne tarafa doğru gittiğini anlayabilmek için avcı toplayıcı insanlar tabi ki bilimsel yöntemden faydalanmışlardı.

Sorgulamak sadece oturup düşünmek ile değil bolca okuyup bakış açısı geliştirmekle daha etkin bir şekilde gerçekleştirilebilir.

Kedilerin ne kadar kitapsever olduklarını gösteren bir kare: Çilek ve kitaplığı.

Toplumca tek kurtuluş yolumuz ve bizi özgürleştirecek olan şey okumak. Okudukça sorgulayacağız, kaynakları karşılaştıracağız ve sonuçlara varacağız. Böylece bize dayatılan değil, akıl süzgeciyle vardığımız yargılar sayesinde hayatımızı yönlendirebileceğiz. İnanmaya zorunlu bırakıldığımız hurafeleri kitap sayfalarındaki bilgilerle tek tek ortadan kaldıracağız. Yaşamın ihtişamını yok eden inanç düşünceleri yerine doğanın zerafetini ortaya koyan bilimsel bilgiye ulaşmanın zevkini tadacağız. Bir ikincisine sahip olamayacağımız hayatımızı bu yönde geçirmek ne kadar heyecan verici. Sagan, bu heyecanın toplumların gelişmesindeki en büyük itici güç olduğunu söylemekte. İblislerle veya cadılarla uğraşan bir toplum yerine kuantum mekanizmalarını keşfetmeye çalışan bir toplum arasındaki farkı oluşturmakta okumak ve sorgulamak.

Toplumun bilgilenmesi ve bilime sempatisinin artması için bilim insanlarına büyük bir görev düştüğüne inanıyor Sagan. Ona göre bilim insanı, halkın seviyesine inerek bilim heyecanını topluma ulaştırmalıdır. Bunun için özellikle televizyonun önemi büyüktür. Toplumun büyük kesimine ulaşan televizyon yayını, bilimin popülerleşmesi ve hurafelerin çürütülmesi için en uygun araç olarak görülmektedir. Ancak günümüzde ülkemizdeki örneklere de bakılacak olursa televizyon, kar amaçlı yürütülen programların oldukça fazla yer aldığı bir iletişim aracı. Çoğu zaman da bilime en fazla zarar veren yerlerden biri haline gelebilmekte. Bunu değiştirmek de yine bilim insanlarının göstereceği çabaya bağlı.

Ursula Le Guin, Carl Sagan ve Çilek.

Bilinçlenmekten uzak olan toplumlar kötü yönetilmeye mâhkumdur.

Kitabın son kısmında bilimsel yöntem ile siyaset ve yurtseverlik ilişkilendirilmesi yapılıyor. Sorgulamayan bir toplulukta hiçbir zaman demokrasi var olamayacaktır. Çünkü demokrasiyi eleştirel ve özgür düşünme beslemektedir. Bu şekilde düşünemeyen bir topluluk yönetmez, yönetilir. Halk ne kadar bilinçli olursa, yöneten üzerindeki denetimi o kadar artar ve yönetenlerin yanlış yapma olasılıkları azalır. Doğrusuyla yanlışıyla her zaman kabul edilen yönetim ve liderler, hata yapmaktan korkmaz ve verdikleri kararları tartmazlar. Bu da totaliter rejimlerin oluşmasının önündeki tüm engelleri ortadan kaldırır.

Ülkedeki tek bilimsel gelişme göstergesini savunma sanayisindeki ilerlemeler olarak mı görmeliyiz? Canlılığın gelişimiyle ilgili en ihtişamlı ve geçerli bilimsel teori olan evrim teorisi, insanlarımıza ne kadar anlatılıyor? Sorular uzayıp gider. Ancak gerçek olan bir şey varsa, o da bilimle hareket etmeyen toplumların gerilemeye ve çökmeye mahkum olduklarıdır. Ya özgür düşüncelerle yaşamını devam ettiren ya da batıl inanışlarla ortadan kalkan bir toplum olacağız. Yok olmamak için yapabileceğimiz şeyler kabaca şöyle özetlenebilir: kuşku duymak, merak etmek, okumak, sorgulamak ve bilimsel bakış açışı geliştirmek.

Yazan: Kartal SELİCİ

Düzenleyen: Çilek, Zelda ve Diloç.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir